Onunla daha da biten- kişisel bir yazı
Written on July 4, 2017 by ozan
Çoluk çocuk kar kıyamet demeden
her cuma akşamı şehrin bir ucundan öbürüne
berbat trafikle saatlerce boğuşarak,
pastırma, lakerda, tulum peyniri, tahin pekmezle
yıllarca koşa koşa gidilen evdi o.
Tepsiye dizilerek pişirilecek pirzolalar zaten hazır olurdu.
Nimet Hanım gibi söylersek,
“Allah ne verdiyse” yenilmek için oturulurdu sofraya.
Çocuklar kendi baba evimde olduğu gibi
orada da tevazu içinde,
benim için o hilafsız ikinci baba evinin insanca sıcaklığında,
yemek sonrası toplanan masada ev ödevleri yaparak büyüdü.
Bu, ‘alyans ilişkisiyle’ açıklanabilecek bir bağ değildir.
Şehirde bir başıma kaldığım yaz akşamları
iş sonrası yorgunluğunu umursamadan
ve hiçbir gün üşenmeden hep çok sevdikleri
Florya’ya gittik üçümüz.
Bazen benim arabamla, bazen eski Ford’la.
Konuşa konuşa bazen daha derinlere gidildiği de oldu.
Dertleşme denilebilir onlara.
O yapayalnız kaldığında da devam etti
birbirimize ‘arkadaşlık etme’ yemekleri.
Bazen Samatya’ya Develi’nin terasına da gittik ikimiz,
bazen Yeşilköy’e Hasan’ın Yeri’ne.
Ezbere bildiği Marmara üzerinde şahane gün batımını
görmek için bir akşam vakti gittiğimiz Samatya’da,
oturmak istediğimiz masaya,
biri yaşlı garip bir ikili olduğumuz için
‘rezerve’ dediklerinde tepem attığında,
“Niye öyle yaptılar Bülent?”diye sordu partnerim.
Bir kez daha ne kadar haklıydı
Kızdığım, ‘masanın konumu’ değil,
onun orada olmasının kıymetini bilmemeleriydi.
Son gidişimiz oldu oraya.
Arkamdan otoparka kadar koşmalarının
bir yararı olmadı.
Boş masanın kalmadığı bir gece ise,
tedavisi mümkünsüz bir başka yarış hastası
-rahmetli- Hasan beyle,
“Ah ah o atlar!” sohbeti de yapıldı
bu kez onun bizi misafir ettiği ‘patron’ masasında.
Yakınma denilebilir bunlara da.
Üçlü yaz akşamı gezme gecelerinde,
“Buranın eti başka a canım” memnuniyetlerinden,
“Aslan!” diye biraz sertçe seslenilen garsonlara tembihlenmiş
üstü iyice yanık fırın sütlaçlardan,
tiril tiril yazlık gömleğin kapaklı göğüs cebindeki paketten çıkarılıp
yemek sonrası tellendirilen sigaralardan
ve lokantalarda sıcak suyla uyduruktan yapıp getirildiğinde
erkeklerin bir ağızdan köpüreceğini bildiğinden
küçücük mutfağında fincanlarıyla cezvesi önceden hazır bırakılmış
ağır ağır pişirilecek tiryaki işi kahveler için eve dönüldükten sonra,
televizyon karşısındaki divana uzanmış
yarı uykudayken işittiğim,
“Ört üzerini Nimet dinlensin çocuk” sesi
ve üzerime usulca bırakılan tertemiz pikelerin huzuru
hep benimle olacak.
Bulent Korman
If you enjoyed this post Subscribe to our feed