This is a Premium Blog

Ruhu sad olsun.

Written on January 19, 2009 by ozan

Ruhun sad olsun!

>
> Ruh Halimin Guvercin Tedirginligi / Hrant Dink
>  
> Baslangicinda, “Turklugu asagilamak” suclamasiyla Sisli Cumhuriyet
Savciligi’nca hakkimda baslatilan sorusturmadan tedirginlik
duymadim. Bu ilk degildi. Benzer bir davaya zaten Urfa’dan
asinaydim. 2002 yilinda Urfa’da gerceklesen bir konferansta yaptigim
konusmada “Turk olmadigimi… Turkiyeli ve Ermeni oldugumu”
soyledigim icin “Turklugu asagilamak” suclamasiyla uc yildan beri
yargilaniyordum.
> Durusmalarin gidisatindan dahi habersizdim. Hic ilgilenmiyordum.
Urfa’dan avukat arkadaslar giyabimda yurutuyorlardi celseleri. Sisli
Savcisi’na gidip ifade verdigimde de hayli umursamazdim. Sonucta
yazdigima ve niyetime guveniyordum. Savci, yazimin sadece birbasina
hic bir sey anlasilmayan o cumlesini degil, yazinin butununu
degerlendirdiginde, benim “Turklugu asagilamak” gibi bir niyetimin
bulunmadigini kolaylikla anlayacakti ve bu komedi de bitecekti.
Sorusturma sonunda bir dava acilmayacagina kesin gozuyle bakiyordum.
> Kendimden emindim
> Ama hayret iste! Dava acilmisti. Yine de iyimserligimi
kaybetmedim. O kadar ki, telefonla canli olarak baglandigim bir
televizyon programinda, beni suclayan avukat Kerincsiz’e “Cok
heveslenmemesini, bu davadan herhangi bir ceza yemeyecegimi, eger
ceza alirsam bu ulkeyi terk edecegimi” dahi dile getirdim. Kendimden
emindim, gercekten yazimda Turklugu asagilamak gibi bir niyetim ve
kastim -hic ama hic- yoktu. Dizi yazilarimin tamamini okuyanlar bunu
cok net olarak anlayacaklardi. Nitekim iste, bilirkisi olarak tayin
edilen Istanbul Universitesi ogretim uyelerinden olusan uc kisilik
heyetin mahkemeye sunmus oldugu rapor da bunun boyle oldugunu
gosteriyordu. Endiselenmem icin bir sebep yoktu, davanin su ya da bu
asamasinda muhakkak yanlistan donulecekti.
> “Ya sabir” ceke ceke…
> Ama donulmedi. Savci, bilirkisi raporuna ragmen cezalandirilmami
istedi. Ardindan da hakim alti ay mahkumiyetime karar verdi.
Mahkumiyet haberini ilk duydugumda, kendimi, dava suresi boyunca
besledigim umitlerimin aci tazyiki altinda buldum. Saskindim…
Kirginligim ve isyanim had safhadaydi. “Bak su karar bir ciksin, bir
beraat edeyim, siz o zaman bu konustuklariniza, yazdiklariniza nasil
pisman olacaksiniz” diye dayanmistim gunlerce, aylarca. Davanin her
celsesinde “Turkun kani zehirlidir” dedigim dile getiriliyordu
gazete haberlerinde, kose yazilarinda, televizyon programlarinda.
Her seferinde “Turk dusmani” olarak biraz daha meshur ediliyordum.
Adliye koridorlarinda uzerime saldiriyordu fasistler, irkci
kufurlerle. Pankartlarla hakaretler yagdiriyorlardi. Yuzlerceyi
bulan ve aylardir yagan telefon, email, mektup tehditleri her
seferinde biraz daha artiyordu. Tum bunlara “Ya sabir” cekip, beraat
kararini bekleyerek dayaniyordum. Karar
> aciklandiginda nasil olsa gercek ortaya cikacak ve bu insanlar
yaptiklarindan utanacaklardi.
> Tek silahim samimiyetim
> Ama iste karar cikmisti ve tum umitlerim yikilmisti. Gayri, bir
insanin olabilecegi en sIkintili konumdaydim. Hakim “Turk Milleti”
adina karar vermisti ve benim “Turklugu asagiladigimi” hukuken
tescillemisti. Her seye dayanabilirdim ama buna dayanmam mumkun
degildi. Benim anlayisimla, bir insanin birlikte yasadigi insanlari
etnik ya da dinsel herhangi bir farkliligi nedeniyle asagilamasi
irkcilikti ve bunun bagislanir bir yani olamazdi. Iste bu ruh
haliyle, kapimda hazir bekleyen ve “Daha once dile getirdigim gibi
ulkeyi terk edip etmeyecegim”i teyit etmek isteyen basin ve medyadan
arkadaslara su aciklamada bulundum: “Avukatlarima danisacagim.
Yargitay’da temyize basvuracagim ve gerekirse Avrupa Insan Haklari
Mahkemesi’ne de gidecegim. Bu sureclerden herhangi birinden
aklanamazsam ulkemi terk edecegim. Cunku boylesi bir sucla mahkum
olmus birinin benim kanaatimce asagiladigi diger yurttaslarla
birlikte yasama hakki yoktur.” Bu sozleri
> dile getirirken yine her zamanki gibi duygusaldim. Tek silahim
samimiyetimdi.
> Kara mizah
> Ama gelin gorun ki beni Turkiye insaninin gozunde yalnizlastirmaya
ve acik hedef haline getirmeye calisan derin guc, bu aciklamama da
bir kulp buldu ve bu kez de yargiyi etkilemeye calismaktan hakkimda
dava acti. Ustelik bu aciklamayi tum basin ve medya vermisti ama
onlarin gozune batan ille de AGOS’takiydi. AGOS sorumlulari ve ben,
bu kez de yargiyi etkilemekten yargilanir olduk. “Kara mizah”
dedikleri bu olsa gerek. Ben sanigim, bir saniktan daha fazla kimin
yargiyi etkileme hakki olabilir ki? Ama bakin su komiklige ki sanik
bu kez de yargiyi etkilemeye calismaktan yargilaniyor.
> “Turk Devleti adina”
> Itiraf etmeliyim ki Turkiye’deki “Adalet sistemi”ne ve “Hukuk”
kavramina olan guvenimi fazlasiyla yitirmis durumdaydim. Nasil
yitirmeyeyim? Bu savcilar, bu hakimler universite okumus, hukuk
fakultelerini bitirmis insanlar degiller mi? Okuduklarini anlayacak
kapasitede olmalari gerekmiyor mu? Ama gelin gorun ki, bu ulkenin
Yargi’si bir cok devlet adaminin ve siyasetcinin de dile getirmekten
cekinmedigi gibi bagimsiz degil. Yargi yurttasin haklarini degil,
Devlet’i koruyor. Yargi yurttasin yaninda degil, Devlet’in
gudumunde. Nitekim sundan butunuyle emindim ki, hakkimda verilen
kararda da her ne kadar “Turk Milleti adina” deniyor olsa da, su cok
acik ki “Turk Milleti adina” degil, “Turk Devleti adina” verilmis
bir karardi bu. Dolayisiyla, avukatlarim Yargitay’a basvuracaklardi,
ama bana haddimi bildirmeye karar vermis derin guclerin orada da
etkili olmayacaklarinin garantisi neydi? Hem sonra zaten,
Yargitay’dan hep dogru
> kararlar mi cikiyordu? Azinlik Vakiflari’nin mulklerini
elllerinden alan haksiz kararlara ayni Yargitay imza atmamis miydi?
> Bassavcinin cabasina ragmen
> Nitekim iste basvuruda bulunduk da ne oldu? Yargitay Bassavcisi
tipki bilirkisi raporunda oldugu gibi suc unsuru bulunmadigini
belirtti ve beraatimi istedi ama Yargitay yine de beni suclu buldu.
Ben yazdigimdan ne kadar eminsem Yargitay Bassavcisi da o kadar
okuyup anladigindan emindi ki, karara da itiraz etti ve davayi Genel
Kurul’a tasidi. Ama, ne diyeyim ki, bana haddimi bildirmeye soyunmus
olan ve muhtemelen de davamin her kademesinde bilemeyecegim
yontemlerle varligini hissettiren o buyuk guc, iste yine perde
arkasindaydi. Nitekim Genel Kurul’da da oy cokluguyla benim Turklugu
asagiladigim ilan edildi.
> Guvercin gibi
> Su cok acik ki, beni yalnizlastirmak, zayif ve savunmasiz kilmak
icin caba gosterenler, kendilerince muradlarina erdiler. Daha
simdiden, topluma akittiklari kirli ve yanlis bilginin tesiriyle
Hrant Dink’i artik “Turklugu asagilayan” biri olarak goren ve sayisi
hic de az olmayan onemli bir kesim olusturdular. Bilgisayarimin
guncesi ve hafizasi bu kesimdeki yurttaslar tarafindan gonderilen
ofke ve tehdit dolu satirlarla yuklu. (Bu mektuplardan birinin
Bursa’dan postalandigini ve yakin tehlike arzetmesi acisindan da
hayli kaygi verici buldugumu ve tehdit mektubunu Sisli Savciligi’na
teslim etmeme ragmen bugune degin herhangi bir sonuc alamadigimi
yeri gelmisken not duseyim.) Bu tehditler ne kadar gercek, ne kadar
gercek disi? Dogrusu bunu bilmem elbette mumkun degil. Benim icin
asil tehdit ve asil dayanilmaz olan, kendi kendime yasadigim
psIkolojik iskence. “Bu insanlar simdi benim hakkimda ne dusunuyor?”
sorusu asil beynimi kemiren. Ne yazik
> ki artik eskisinden daha fazla taniniyorum ve insanlarin “A bak,
bu o Ermeni degil mi?” diye bakis firlattigini daha fazla
hissediyorum. Ve refleks olarak da basliyorum kendi kendime
iskenceye. Bu iskencenin bir yani merak, bir yani tedirginlik. Bir
yani dikkat, bir yani urkeklik. Tipki bir guvercin gibiyim… Onun
kadar sagima soluma, onume arkama goz takmis durumdayim. Basim
onunki kadar hareketli… Ve aninda donecek denli de suratli.
> Iste size bedel
> Ne diyordu Disisleri Bakani Abdullah Gul? Ne diyordu Adalet Bakani
Cemil Cicek? “Canim, 301′in bu kadar da abartilacak bir yani yok.
Mahkum olmus hapse girmis biri var mi?” Sanki bedel odemek sadece
hapse girmekmis gibi… Iste size bedel… Iste size bedel… Insani
guvercin urkekligine hapsetmenin nasil bir bedel oldugunu bilir
misiniz siz ey Bakanlar..? Bilir misiniz..? Siz, hic mi guvercin
izlemezsiniz?
> “Olum-Kalim” dedikleri
> Kolay bir surec degil yasadiklarim… Ve ailece yasadiklarimiz.
Ciddi ciddi, ulkeyi terk edip uzaklasmayi dusundugum anlar dahi
oldu. Ozellikle de tehditler yakinlarima bulastiginda… O noktada
hep caresiz kaldim. “Olum-Kalim” dedikleri bu olsa gerek. Kendi
irademin direniscisi olabilirdim ama herhangi bir yakinimin yasamini
tehlike altina atmaya hakkim yoktu. Kendi kahramanim olabilirdim,
ama birakin yakinimi, herhangi bir baskasini tehlikeye atarak,
yigitlik yapmak hakkina sahip olamazdim. Iste boylesi caresiz
zamanlarimda, ailemi, cocuklarimi toplayip, onlara sigindim ve en
buyuk destegi de onlardan aldim. Bana guveniyorlardi. Ben nerede
olursam onlar da orada olacakti. “Gidelim” dersem
geleceklerdi, “Kalalim” dersem kalacaklardi.
> Kalmak ve direnmek
> Iyi de, gidersek nereye gidecektik? Ermenistan’a mi? Peki, benim
gibi haksizliklara dayanamayan biri oradaki haksizliklara ne kadar
katlanacakti? Orada basim daha buyuk belalara girmeyecek miydi?
Avrupa ulkelerine gidip yasamak ise hic harcim degildi. Sunun
surasinda uc gun Bati’ya gitsem, dorduncu gun “Artik bitse de
donsem” diye sIkintidan kivranan ve ulkesini ozleyen biriyim,
oralarda ne yapardim? Rahat bana batardi! “Kaynayan cehennemler”i
birakip, “Hazir cennetler”e kacmak herseyden once benim yapima uygun
degildi. Biz yasadigi cehennemi cennete cevirmeye talip
insanlardandik. Turkiye’de kalip yasamak, hem bizim gercek arzumuz,
hem de Turkiye’de demokrasi mucadelesi veren, bize destek cikan,
binlerce tanidik tanimadik dostumuza olan saygimizin geregiydi.
Kalacaktik ve direnecektik. Bir gun gitmek mecburiyetinde kalirsak
ama… Tipki 1915`teki gibi cikacaktik yola… Atalarimiz gibi…
Nereye gidecegimizi bilmeden… Yuruyerek
> yurudukleri yollardan… Duyarak cileyi, yasayarak izdirabi…
Oylesi bir serzenisle iste, terk edecektik yurdumuzu. Ve gidecektik
yuregimizin degil, ama ayaklarimizin goturdugu yere… Her neresiyse.
> Urkek ve ozgur
> Dilerim boylesi bir terk edisi hic ama hic yasamak mecburiyetinde
kalmayiz. Yasamamak icin fazlasiyla umudumuz, fazlasiyla da
nedenimiz var zaten. Simdi artik Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’ne
basvuruyorum. Bu dava kac yil surer, bilemem. Bildigim ve beni bir
miktar rahatlatan gercek su ki, hic olmazsa dava bitene kadar
Turkiye’de yasamaya devam edecegim. Mahkemeden lehime bir karar
cikarsa kuskusuz cok daha sevinecegim ve bu da demektir ki artik
ulkemi hic terk etmek zorunda kalmayacagim. Muhtemelen 2007 benim
acimdan daha da zor bir yil olacak. Yargilanmalar surecek, yeniler
baslayacak. Kimbilir daha ne gibi haksizliklarla karsi karsiya
kalacagim? Ama tum bunlar olurken su gercegi de tek guvencem
sayacagim. Evet kendimi bir guvercinin ruh tedirginligi icinde
gorebilirim, ama biliyorum ki bu ulkede insanlar guvercinlere
dokunmaz. Guvercinler kentin ta iclerinde, insan kalabaliklarinda
dahi yasamlarini surdururler.
>
> Evet biraz urkekce ama bir o kadar da ozgurce.
>  
>
> HRANT DINK -  AGOS ( 19 Ocak 2007)
>  

If you enjoyed this post Subscribe to our feed

Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.