niye öyle yapıyorlar Bülent, ne kadar ayıp, değil mi? / Bulent Korman… Nimet Bulut icin
Written on July 3, 2017 by ozan
Sonunda, onu hayatı onunla öğrenip
bir sarmaşık gibi sımsıkı tutunarak yaşadığı
İbrahim’inin ‘koynuna’ tekrar götürdük.
Güzelliğini sanki onun için koruyarak,
saçları harikulade bir zarafetle ağarmış,
avucundan beyaz mendilini eksik etmeyen
eski bir hanımefendi olarak,
bizi birbirimize bırakarak gitti.
Herbirimizi sadece bir kez
ama o da elinde olmadan çok üzerek,
ne yazık ki güçlük çekerek gitti.
Önlenemeyeceği anlaşılan yol başladığında,
televizyondan gelen gençliğinin alaturka şarkılarına
hissetmeye başladığı bir gidişe anlam vermeyi ister gibi
son kez kulak vererek,
üzgün gözleri nemlenmiş küçük bir çocuk gibi
“nerede?” diye sorduğu annesiyle içli içli konuşarak,
bizim göremediğimiz ama onun her hareketini izlediği
ve belki de evlatlarının ve onların da evlatlarının hepsi olan
bir “özet çocuk”tan kederli bakışlarını ayırmadan,
bazı şeyleri artık hatırlayamasa da kendine yardım edenlere
dermanı kalmamış sesiyle “Allah razı olsun” diyerek,
ona içirilen sulardan sonra “Ölmüşlerinin canına değsin” denildiğini
unutmadan gitti.
Geride,kanaatle yaşanmış saf bir hayat,
bir gün bile üşenilmemiş koşuşturmalar,
üç öğün didinilmiş mutfaklar,
geceyarısı çorbaları,
bitmemiş hayat pahalılığı yakınmaları,
değişmeyen çiçekli kıyafet sevgisi,
tek bir insanı olsun küçümsemek nedir bilmeden,
tek bir kişiden bile esirgenmemiş alçak gönüllü bir değerbilirlik,
kendi kırıldığında dahi asla gücendirilmemiş insanlar,
ama tek tek herkes için de verilmiş
ve kimisi usulca paylaşılmış mahrem kalp notları,
zihninin kuytularında korunmuş
bahçeleri kuyulu eski İstanbul semtlerindeki ana yarısı teyze hatıraları,
gençliğinde bir ağabeyi gibi emek verilmiş akrabaların
ve içini kanatarak vakitsiz yitip gitmiş
zor çocukluğunun yoldaşı bir kardeşin acısı,
gittiği her yerde anında kurulmuş
ama ayarı hep kararında tutulmuş ahbaplıklar,
ona hayran bir komşular ordusu,
dost semt esnafları, kasaplar, pazarcılar, manavlar, fırıncılar, sakatatçılar,
ganyan bayileri, berberler, boyacılar
ve her koklayışında sanki ilk kez öyle bir mucize yaşıyormuşçasına
onu mutlu eden güller kaldı.
Kendi yetiştirdiklerine ise,
temiz bir insan özünü,
hepsini çoktan helal ettiği muhakkak analık haklarını,
elleri meşakkatli hayatının hakikatiyle çok erken sızlamaya başlasa da
kendisi sızlanmayı ve hele sesini yükseltmeyi hiçbir zaman öğrenememiş,
kötülük bilmeyen bir kadının hep güleryüzlü hayalini
ve o akıl sır erdiremediği bazı insan halleriyle ilgili
sık sık tekrarladığı çok haklı soruları
hiç unutmamamız için
bir “nimet” gibi bırakıp gitti.