Akrep…
Written on August 27, 2007 by Alim Telci
Herşeyden önce şunu söylemek gerekiyor. Akrep özellikle köylük bölgelerde sadece bir böcek türü değil. Yarattığı korku ile adeta böcekler üstü bir yaratık. Hani aslan “ormanlar kralı”dır ya, hikayelerde yeri ayrıdır, bu akrep denen böcek türü de kendi sülalesinde bir imparator adeta.
Dün gece Bodrum’a yaklaşık yarım saat Güvercinlik’e ise 15 dakika uzaklıktaki çiftlik evimizde hasır koltuga oturduğumu hatırlıyorum. Hayatımda hiç bıçaklanmadım ama oturmamla birlikte sırtımda duyduğum acının hançerlenmekten farklı olduğunu sanmıyorum. Acı kürek kemiğimden böğrüme doğru hücum ederken, bağırarak oturduğum hasır koltuktan fırlıyorum. Koltuğun arkasındaki “hançer”imi görüyorum ve etrafımda ne olduğunu anlamayan aileme “işte bu soktu” diye hançeri şikayet ediyorum. Henüz O’nun O olduğu hakkında bir fikre sahip değilim. Bunun nedeni küçüklüğümde bahçede yakalayıp kendilerini sokmaları için ateşle işkence ettiğimiz akreplerin ilk parmak boğumunu geçmeyen boyutlarının yanında, şu anda gördüğüm yaratığın büyüklüğünün, son dönemlerin best-seller kitabında tasvir edildiği gibi adeta bir “P” olması. İşaret parmağımdan daha büyük. Kayınpederin önce “akrep değil, akrep değil” diye gerçeği yadsımaya çalışmasıyla uyanmaya başlıyorum. Sonra “akrep değil” opsiyonu artık o kadar komik duruyor ki herhalde, söylemlerin “sokmadı, sokmadı” wishful thinking’ine gelmesiyle birlikte hareketleniyorum. İlk hedef benim gibi ota, boka, püsüre alerjik olan adamın yanında hep bulundurduğu Avil tableti, sonra da çiftliğe beş dakika uzaklıktaki Mumcular köyünde bu konularda çok tecrübeli olduğuna inandığım doktorlardan biri. Arkamda hançerimin üzerinde tepinen ayak seslerini duyuyorum sadece, bakmıyorum.
Kayınvalide ailenin içinde en cool’u. Bahçeden çıkarak çiftlik kahyasının ve ailesinin yaşadığı müştemelata doğru seyiriyor. Ben de aklımdaki planın ikinci bölümünü uygulamaya geçmek üzere peşinden koşturuyorum. “Akrep soktu” haberinin müştemeletta duyulmasının yarattığı etki beni ilk defa endişeye sevkediyor. Bu akrep işi mühim şeymiş, anlıyorum. Ölecek miyiz ulan yoksa?
Aslında gerektiğinden ve kendimden beklediğimden daha sakinim. Medeniyete 30 dakika uzaklıkta bir çiftlikte, benim gibi arı sokmasında dahi korkunç alerjik tepki veren, astımlı bir vücuda sahip olan bir adamı yaklaşık 1o santim boyunda bir akrep sokması takdir edersiniz ki biraz panik olmamı hakettiriyor. Doktora gidinceye kadar kahya Mustafa’ya sorduğum sorularla ölüp ölmeyeceğimi kurcalıyorum. Bu soruları sorarken dikkatli olmak lazım çünkü arka koltukta ki karım benden daha beyaz tabii.
Doktor Abim sakin ama “ben çok alerjiğim” deyince tabii soru işaretleri kafasında oluşuyor. Ben ise Mustafa’dan aldığım bilgiler çerçevesinde ölmeyeceğimi, ertesi güne ayağa kalkabileceğimi öğrenmiş bulunuyorum. Tabii normal şartlar altında. Bu yüzden aklım alerjik reaksiyonlarda. Nefesimde problem yok, kaşınmıyorum, bu nedenle rahatım. Arı soktuğu zamanlar reaksiyonlar hemen başlardı çünkü.
Ama yattığım yerde doktor Ilk Yardım-101 müdahalelerinde bulunurken ben bir karanlığa doğru gidiyorum. Ellerim, ayaklarım çekiliyor, gözlerim kararıyor, bir saat önce afiyetle yediğim çupra midemde kıpraşmaya başlıyor. O sırada Mustafa doktora beni küçücük bir akrebin soktuğunu anlatıyor. Kızıyorum. Ulan hödük sen görmedin o yaratığı. Gecenin sonunda öğreniyorum ki bu akreplerin büyüklüğü boğumlarıyla ölçülürmüş. Bugüne kadar buralarda en çok 7 boğumluk akrep bulunmuş. Benim “hançer”de ise 6 boğum saymışlar. Abartmıyorum yani.
Neyse, nerede kalmıştık? Çupra için bir plastik torba elime verilmiş halde bir karanlığa doğru gidiyorum. Eee, alerjik reaksiyon yok, hani ölmeyecektik, Mustafa? Bu sırada kolumdan bir acı geliyor. Bu acı aslında karanlıktan çıkış biletim, Beyaz Atlı Prens’im, Adrenalin’im. Filmlerde filan görürüz, hep konuşuruz adrenalin etkilerini. Arkadaşlar bu hakikaten inanılmaz bir şey. Üç dakika içinde doktora ilk geldiğim gibi neşem, rengim, soluğum yerine geliyor. Çupra kaderine razı olmuş durumda.
112. Son zamanlarda çok konuşulan 367′yi bir kenara atın ve bu rakamı kesinlikle unutmayın. Adresinize en yakın ambulansa ulaşmak bu numarayı aramakla mümkün. Şansıma Bodrum çevresindeki üç ana yerden biri Güvercinlik’teymiş. Ben karanlığa doğru giderken ambulans çağrılmış. 10 dakika içinde geldiler. Ambulansta sağlam ambulans, içimnde iki doktor iki hemşire. Geldiklerinde zaten Beyaz Atlı Prens görevini yapmış. Gelenler klasik alerji reaksiyonlarıyla ilgili sorular soruyorlar. Cevaplarım olumlu. Alerji ile bir derdim yok, karanlıktan çıktım, kolum, sırtım ağrıyor ama keyfim yerinde. Sonradan öğreniyorum, karanlığın nedeni 6′ya kadar düşen tansiyonummuş.
Böylece bu badireyi atlatıyorum, akşam 12 gibi eve dönüyorum. Eve geldiğimde üzerinde tepinilmekten neredeyse dümdüz olmuş akrebimi görüyorum. Sonra aklıma başka şeyler geliyor. 6 boğum, içine düştüğüm karanlık, ya küçücük kızım sokulsaydı…
Ürperiyorum.
If you enjoyed this post Subscribe to our feed


cok ama cok gecmis olsun..
okurken defalarca sokuldum be. Hayatta en korktugum sey bi gun gelip akrep sokucak yilan isiracak bi bocek dakkalarca bir yerimi kemirecek uyurken falan
gecmis olsun
geçmiş olsun.
Sevgili Alim,
Sana ve ailene çok geçmişler olsun. Bu alerjik durum hakkında daha binlerce sorum var sana. Bir ara müsait olduğunda izninle sormak isterim.