Hawaii’nin “Buyukadasi”, the Big Island
Written on August 28, 2007 by alitor
Yazi bitirmeden, deniz-kum-gunese bol yer ayirip ayni zamanda da aktif bir tatil icin Honduras-Belize-Hawaii arasinda secim yapip esimle Hawaii’ye karar kildik ve hic ugramadigim adasi Hawaii-the-Big-Island’a uctuk.
Daha once Maui’ye gitmisligim vardi. Dogasi, yanardaglari ve unlu plajlari ile az cok Hawaii’de ne bulacagimizi kestiriyordum. Fakat yine de bol surpriz bekliyordu bizi.
Bir is arkadasim sagolsun, onlari kuzeyde golf course uzerindeki evlerinde kalma sansina sahip olduk. Doga ile basbasa, deniz manzarasi, kimseciklerin olmadigi bir yer tam bir sanctuary oldu bizim icin.
Vaktimizin yarisini scuba diving (diger yazimda deginecegim), dortte birini plajda/denizde, diger dortte birini de daglar/irmaklar/akarsulara tirmanarak gecirdik.
Buyukadanin ilk surprizi bu ideal aktif tatil ortamini sunmasiydi bize. Denizin dibinden mercanlardan yanardaglarin tepelerine, kopekbaliklarindan kaplumbaga plajlarina, donmus lava dolu colunden yagmur ormanlarina sanki dort bes ayri bir ekosistem uzerine kurulu, acaip bir yer.
Adanin bir tarafinda yagmur yagarken elli kilometre otesinde gunluk guneslik, bir tarafi ruzgardan ucusurken tepelerinde cit yok. Bu kadar kisa mesafede bu kadar iklim ve ekosistem farkliligini bir arada bulmak neredeyse imkansiz gibi bir sey.
Adanin asagi yukari her tarafini dolasma imkani bulduk (kiralik cip ile bin altiyuz kilometre katettik on gun icinde). Ilk izlenimler, tipki iklim ve dogasi gibi inanilmaz bir cesitlilige isaret ediyor.
Bir tarafta goze carpan yetmis-seksenli yillardan kalma dokulmeye yuz tutmus bir suru beton otel ve motelleri ile o “has-been” havasi, ama ayni zamanda da Trump’lar, Four Seasons’lar icin tum hizi ile devam eden insaatlar.
Adanin ucra koselerinde tipki Lost dizisindeki gibi ellili yillardan kalma garip depolar, yeldegirmenleri, barakalar…diger yanda buyuk sehirleri Kona ve Hilo’da var olan enerji ve genclik dolu kafeler.
Insanlari da benzer celiskiyi yansitiyorlardi. Ya bol emekli ve ihtiyar (cogu sisman), ya da bol teenager. Ya son on yirmi sene once mainland Amerika’dan kacmis gelmisler, ya da burada dogmus olanlar. Arasi yok gibi sanki. Vahsi batinin da batisi bir “anything goes” kulturu” sezdik.
Local nufusun cogu, son bes senelik %75 nufus artisindan sikayetci. Ama ayni zamanda nereye baksaniz iki evden biri satilik tabelasi tasiyordu. Ada insan mi kazaniyor yoksa kaybediyor pek anlayamadik. Ekonomi turizmin hegemonyasindan kurtulmaya calisiyor sanki, ama pek de basarili olmus sayilmazlar gordugumuz kadari ile. Servis vasatin altindaydi cogu yerde.
Siyasi baglamda da hep bir bagimsizlik insiyatifleri gozumuze carpti. Eyalet duzeyinde olsun, ada duzeyinde olsun bir kisim belli ki Porto Riko tipi ABD’den bagimsizlik isteklerini kamuya yansitiyorlar. Fakat yine anlamasi zor, ABD’den bagimsizligi edindikten sonra Hawaii’nin ne kazanacagi. Belli ki 59 senesindeki eyalet niteligi ile ABD hukumetinden epey yatirim gormus adalar.
Hayat relatif olarak pahali — benzin, yemek, icki gibi seyler sandigimizdan daha pahaliydi. Fakat hemen bir Costco bulduk, hic olmazsa turist kapanlarini avoid edebildik.
Sansimiza tatilimizi hurricane Flossie ve 5.9′luk deprem sonrasinda denk getirdigimiz icin de sukrettik.
On gun ilac gibi geldi sonunda. Hawaii’yi daha iyi tanidik, bol aktif deniz/scuba/snorkel ve kayaking yaptik. Fakat son baglamda pek bir impress olmadik nedense. Garip bir his, gittiginiz, gordugunuz yepyeni bir doga harikasi adadan neutral bir his ile ayrilmak. Meg ile ikimiz de bir daha buraya ugrar miyiz sorusunun cevabini pek dusunmeden de cevaplamis olduk boylece.
If you enjoyed this post Subscribe to our feed