This is a Premium Blog

Bay Vitali’nin kitabı…/Bülent Korman

Written on December 16, 2007 by orhanomay

bugün Vatan Gazetesi’nden :

Bay Vitali’nin kitabı…
Kimilerine sıradan gelebilecek bir görüntü, Vitali Hakko’nun bu
dünyadan ayrıldığı geceden bu yana, bana en çok dokunan şey oldu
Sonsuz yolculuğuna uğurlandığı sabah, onun için bir tören
yapılacaktı. Eskisiyle yenisiyle Vakko çalışanları, Merter’deki
fabrikanın bahçesine kurulmuş büyük bir çadıra doğru, hiç konuşmadan
koşuşturuyordu. Bir örnek, “beyaz iş önlükleri” giymişlerdi.

Çalıştığı günlerde Bay Vitali de öyle yapardı.
O insanlar, yaklaşık bir yıl önce Merter’de bir salonda, gene bir
aradaydı. O gün, yılbaşı tatili başlarken, bir “gelenek” bir kez daha
yaşanacaktı. Çalışanlar, evlerine doğru yola koyulmadan önce,
fabrikanın mütevazı yemekhânesinde toplanmıştı. Küçük bir tören
yapılacak, hazırlanmış “müessese armağanı” paketler sunulacak ve
sonra herkes dağılacaktı. Her yıl sonu yapıldığı gibi, önce artık
emekli olacak birkaç çalışana teşekkür ve anı plaketleri sunuldu.
Birkaç kısa konuşma yapıldı.

Sıra herkesin beklediği kişideydi. Bay Vitali’de.
O, daha rahat edebilmesi için, bir tekerlekli iskemleyle gelmişti.
Ayakta alkışlanarak içeriye girdi. Mikrofonu (o “mikro” derdi) aldı,
konuşmaya başladı. Böylesi konuşmaları severdi. Geçen sabah
fabrikanın bahçesinde onu uğurlamak için koşuşturan, “beyaz iş
gömlekli insanlar” çıt çıkartmadan dinliyordu. Gittikçe yaşlandığını
gördükleri, için için sağlığını merak ettikleri “büyükleri”
konuşuyordu…

Sıra, bence en önemli olanı dile getirmeye geldi:
Vitali Hakko elbette sıra dışı, büyük bir adamdı. Çok da yazıldı bu.
Ama her sıra dışı, büyük adam sevilmez.

O akşam, o loş mütevazı salonda, karşısında sıralar hâlinde dizilmiş
oturan istisnasız herkesin, her “patrona” nasip olmayacak
kadar “sevdiği” bir kişi konuşuyordu. Hâlâ, pek çoğunun adını bilen,
onlara adlarıyla seslenebilen bir kişi.

Bütün ‘yorgunluğunu’unutup, geride bırakılacak yıl için herkese
teşekkür etti. Yaklaşan yılda, daha da iyi şeyler yapmaları için
onları yüreklendirdi. “Yakın silah arkadaşlarından” bazılarına muzip
muzip takıldı. Diyelim, yıllardır didiştiği bir emprime ustasına…
(O emprime ustası, Vitali Hakko toprağa verilirken katıla katıla
ağlıyordu.) Her sabah, evinden şoförüyle bir gece önce bir sürü
sayfasını işaretlediği yeni bir kitap daha gönderip, iki ayağını bir
pabuca soktuğu Dekor Bölümü sorumlusuna… Hâlâ satış durumu için
sıkıştırmayı ihmâl etmediği emektar bir mağaza görevlisine…
Bambaşka bir alandan alıp, sektöre kazandırdığı bir stilistine…
İşçilerin arasında oturmuş onu dinleyen, daha fazla konuşup
yorulmaması için de gözleriyle uyaran eşine.
Sonra biraz durakladı.

“Bu, son kez bir araya gelişimiz” dedi, “Benim için son kez.”
Yükselen itirazlara sadece gülümsedi.

********

Biraz daha gerilere gidelim… Bu ülkenin ekonomik çalkantılarının
birini daha yaşayarak, 1990 yılına girmek üzereydik. İnsanlar
tedirgindi. Bir yeni yıl kutlama kartı hazırladım Vakko için. İki de
başak iliştirilmişti o kartlara, hatırlayanlarınız olabilir.

“Ne yapmalı?” diye düşünürken karıştırdığım bir kitapta bulduğum, şu
satırlar yazıyordu üzerinde:
“Eğer yeni yıl bir pazartesi günü başlarsa…

Bu, barış ve mutluluğun işareti sayılır.
O yıl, çocuklar çoğalır, ticaret canlanır, bol yağış olur, tarımda
verimlilik yükselir…
Denizlerde çok iri balıklar görülür.”

12. Yüzyıla ait bir Uzak Doğu astronomi kitabından… Evet, öyle bir
kitap vardı ama orada yazılanlar tam alıntıladığım gibi değildi.
Benim içimden öyle yazmak geldi. Kartlar gönderildikten hemen sonra,
cumartesi günü telefonla Bay Vitali aradı. Beyoğlu Mağazası’ndan. Her
zamanki gibi, oradaydı. “Eyvah!” dedim, “gene çalışacağız!” Oysa o,
müşterilerin kartı ne kadar çok beğendiklerini, ona sarılıp, nasıl
içtenlikle teşekkür ettiklerini anlatıyordu bana heyecanla.
“İşte budur” dedi, “Müşteri mutluysa, hepimiz mutluyuz!”

********

Ondan, onunla çalışan herkes gibi, birçok şey öğrendim. Biri de
şuydu: Hakkaniyet.
Zaten, aktardığım ilk anı ile bu ikincisi arasındaki ortak bağ da o.
Bunun farkında olmayanlar, Bay Vitali’nin ne yanında, ne gönlünde
uzun süre barınabildi. Kimisi gösterişli, hatta kendince ünü de olan
birkaç kişiydi. Ama Vitali Hakko da insan sarrafıydı.

Kalıbının adamı olmayanı seçerdi. “Bir işi ucundan tutmak” denir ya,
işi de dostluğu da eğreti tutmak Bay Vitali’nin kitabında yoktu.
Onu tanıdığım otuz yıl içinde hiç durmadan çalıştı. Benim bildiğim,
rakiplerinin hiçbir elemanına göz dikip, baştan çıkarmaya kalkışmadı.
Onun kitabında bir de bu yazmazdı. Yanında yetişmiş birkaç kişi,
buna “transfer” dendiğini, ondan öğrendikleri sayesinde başkalarına
cazip gelip, gittiklerinde öğrendi. O, birlikte çalışacağı
arkadaşlarını kendisi keşfeder, kendisi yetiştirirdi.

Bir de şunu herkes bilmez; benim tanıdığım süre içinde evini hiç
değiştirmedi. Çocuklarının onun için seçtiği otomobil her neyse, ona
bindi, yol boyu okuyarak işine geldi, o kadar. Beyhude hırslar
peşinde koşacak pek vakti olmadı. Yapılacak çok işi vardı.

Bu yıl, yılbaşı yaklaşırken, bir yıl önce yaptığı konuşmadan
ötürü, “Keşke yanılsa” diye geçirdim içimden. Ama yanılmayacağını
sezince, zaman zaman yaptığım gibi, Paris’ten bir sergi katalogu
getirdim ona. Çok etkilendiği Osmanlı ve İslam Sanatı’yla ilgili bir
katalog. Biraz erken bir yılbaşı hediyesi olarak, hiç vakit
yitirmeden gönderdim. Bizi bırakıp gitmeden dört gün önce, telefonla
aradı.

“Sen bana gene iş yolladın. Ama artık çalışamayacağım” dedi.

If you enjoyed this post Subscribe to our feed

Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.