This is a Premium Blog

“Masumiyet Muzesi”nin iki ana fikrini, hissiyatini sevdim..

Written on November 25, 2008 by ozan

Bir bankanin ortasindan bunlari yazmak zor… Cunku “masumiyet muzesi” ile bu dunyalar zaten uzak.. Ama yine de iki dunyami birlestirmeye calisayim.. Cunku bu sabah takside vakit kalmadi.

Yaygin kani gibi, ben de sevdim Orhan Pamuk’un son romanini.. Begendim, ayri bir kelime olurdu.. Sevdim, ben..

Bir “ask eseri” ise bu … Ister roman olsun, ister film, oncelikle yasayanin ikna olmasi gerek.. Ben oldum… “Eski Turk filmleri aski” (ne demekse) deyip gecmem.. Cocukluktan birbirini taniyan (abi-kardes), zengin oglan ile tezgahtar kiz birbirlerine vurulabilirler..

Sonra o askin “yarasini” tasiyan Kemal’in takintilari, tutkulari da bana kitabi okuttu.. Disaridan ilgisiz ve/veya duyarsizlarin “hastalik” diye bakabilecegi saplantilar, aslinda anlasilabilir.. Yasanabilir..

Sonra “olmuyor.” Olamiyor.. Olmayinca, 8 sene bir kez bile patlamayan Fusun ayrintisi benim icin inandirici degil.. Ama olsun.. Herseyi inandirici bulmak zorunda degilim..Ama “kaderinin degistirildigini,” ve ustune dolayli olarak “unlu olmasinin engellendigini” dusunen bir kadin, eninde sonunda patlar.. En azindan birgun, mutfakta sirtina vurur..

Fakat inandirici gelenleri de soyleyeyim… “Dedikodu”sunu yapsa da, o Cukurcuma mahallesinin, Turk insaninin bu adi konmamis yarayi, aski tasimasi… Sofor Cetin’in bagliligi, canliligi, damarligi.. 12 Eylul sokaga cikma yasagi gunleri her gece Kemal ile Fusun’u bulusturmasi…

Yine yaygin oldugu uzere (Igal’cigim, Batuhan’cim ;) , dunya krizi sirasi akabildigi kadar yogunlukla okuyabilsem de, evet 300-500 arasini “belki uzatmis.” N’olcak bu Fusun’un hali? … Daha bir tekrarsiz anlatilabilirmis..

Kitabin sonu da vurdu bana.. Belki burada Pamuk’un eski “sevgilisi” ;) Elif Safak’tan esinti veya ilham da var.. Muzeler uzerinden, Merhamet Apartmani uzerinden kitaba bir “Bit Palas” havasi geliyor …

Butun dunyadan kopmus, dunyanin cesitli muzeleri yalniz huzurlu ve kendini “ayri dunyada” hisseden Kemal…

Fusun odakli (ama ayni zamanda Fusun otesi), hayatinda iz etmis seyleri atmayan.. atamayan.. kaza yaptigi arabayi bile saklamak isteyen Kemal … Bunlar “vurdu” bana..

Ki bu yuzden bu kitabi sevdim… “Mutluluk, sevdiginin yaninda olmaktir..” … “Deger verdiklerimizi biriktirmek belli insanlarin anlayabilecegi bir tutkudur..” Temel hisleri bana cok yakin duygular..

Ve malum uslup sorunlari, bir Nobelli icin fazla dusuk cumleler…. Hepsi bu temel his yaninda benim icin ayrinti kaliyor.

Nisantasi, Beyoglu’nun tanidik gelmesi otesi, Istanbul yazmadan, Istanbul’u hissettirmesini de sevdim.

Hitchcock vari kendini de kullanmis.. Yer, yer guldum.. Ozellikle bitiriste ben oyle yapmazdim; ama dunya tasdikli bir ustada bu acidan saygilar… Olaganustu hafizasi ve kaleminden bence her zaman daha ustun kurgu yetenegi bu kitapta da bagiriyor…

Belli bir teknigi var… Dunyaya da okutmak icin birden noktali virgul, noktali virgul gordugu Turk filmlerini ya da gezdigi Avrupa muzelerini yazmaya basliyor.. Fazla formul ve ben bunu sevmiyorum mesela..

Baska bir parantez.. Fusun’un kocasi Feridun’u Ali Taran uzerine mi insa etmis, dikkat ederseniz?!? ;))

Masumiyet Muzesi’ni de dilerim gerceklestirir.. Yaratici fikir.. Umarim romani yaninda acar..

Bu kitabin, iki ana hissiyatini -sevmis- insanlar da, Kemal, Fusun, Cetin hatirasina ziyaret ederler.

If you enjoyed this post Subscribe to our feed

One Comment on ““Masumiyet Muzesi”nin iki ana fikrini, hissiyatini sevdim..”

  1. HandeSez |

    Kitabi gec okudum, o sirada sevdigim epey uzun baska bir kitabi okuyordum, hayatta da ayni anda 2 kitap okuyabilen bir insan ol(a)madigim icin bekledim. Benim bazen sevdigime inanacagim seylere ulasmada kulucka donemlerim oluyor. Mesela Harry Potter’i cok gec okudum ama hakkini da verdim. Gitmek, gormek istedigim yerleri, denemek istediklerimi vs. bazen ozellikle geciktiriyorum. O ‘kivama’ ulastigimda daha cok zevk alacagimi mi dusunuyorum, bilemiyorum.

    Pamuk’un romani da oyle oldu. Orhan Pamuk’un kitaplarini cok severek okudum, okuyorum. Ara ara hep gecen tartismalarda the man vs. the artist konusunda beni ilgilendiren hep artist olmustur. Bana gore buyuk yazar, romanlarinda bir cok defa durup ‘God he writes so well’ demisimdir. Esintiler’de kitap hakkinda yazilanlari hic okumadim, bazen goz ucuyla bir kelimeden bile isin sirri, sihiri bozuluyor.

    Yuh groups search calismiyor, esintiler.com sagolsun, Ozan’in yazisina baktim.

    Kitabi okumayanlar ve okumak isteyenler bundan sonra okumasin, zira bu kitap basindan itibaren hic bir ayrintisi bilinmeden okunmali. Pamuk’un yarattigi o duygu suspense yasamak lazim. Ben bazi yerlerde off cok uzatti derken, bazi yerlerde bir sonraki sayfaya zor gectim. Bir asik, bir tutkulu, bir takintili adamin sevdigi kadinin yaninda olmak icin yaptiklarinin neresinde suspense olur dememek lazim.

    Ben son sayfalara kadar Fusun’a bosanmadigi icin, neden ehhhh demedi diye kizdim. Niye Kemal’i evine, kendi kocanla mahremine davet ettin dedim. Neden kendine, kocana ve Kemal’e o aciyi cektirdin dedim. Ama o son sayfalarda, Pelur’deki eski fettan kadinlari canlandiran aktrisin dedigi gibi Fusun’a esas cok acidim ben…Cok iyi anladim, neden o kadar sene o kisir dongu icinde, hayatinda hic bir sey yapamadigini, anne ve baba ile kendi evini paylastigini, neden sevdigi Kemal’e bir anlamda aci cektirecegim, bir anlamda ozlemini giderecegim derken kendini bitirdigini, aktris hayali ile yanip tutusmasina ragmen iste Papatya kadar disli olamadigi icin onu seven ama onun basarili olmasini kaldiramayacak kadar da egoist olan iki erkegin arasinda kaldigini anladim. Ve Fusun’a cok uzuldum. Hic kendine ait bir hayati olamamis bu genc ve guzel kadina uzuldum, ezilmemek icin cabalayan ama iyi ev kizi olmaliyim baskisinda ama olmamanin verdigi eziklikle kendini harcayan Fusun’un hikayesi beni daha bir vurdu. Zamanin sartlarina gore ‘gibi’ yapmak zorunda kalan ama pekala da 8 senelik sacmaliga her an son verebilecek gucte bir anne, babanin zayifligina once kizdim, sonra da hak vermesem de anladim. O sacmalik dedigim dengeyi tutarak kendi geleceklerini, kizlarinin gelecegini garanti altina almaya calistilar belki…

    Fusun’un sonunda Kemal ile beraber olmaya karar verdiginde esasinda ucurumun kenarina geldigini anladim. O trajik sonun gelecegini bastan hissettim ve bende fobi olan araba kazasi ile olacagini da sezdim. Pamuk da bunun ipuclarini, isaretlerini cok iyi verdi. Fusun mesela ehliyet alma konusunda yaptigi hirsi ve Kemal uzerinde kurdugu gucu aktris olma konusunda gosterebilse yasayabilirdi ama Kemal ile olamazdi. Kemal’in annesi o kizin icindeki hiddet, ofke derken bir anda her seyi ozetlemisti. Fusun ile Kemal hic bir zaman beraber olamayacakti. Sizi begenen bir kadin veya erkegin varligi ilk baslarda cekici gelebilir, insanin gururunu oksar ama bu karakterlerin girdabinda kaybolduktan sonra cikis yoktur artik…

    Beni sasirtan tum roman boyunca Kemal’in hikayesini okuyorum derken, esasinda aralarda gecen Fusun’un hikayesi beni ne kadar derinden etkilemis. Bunu da o son sayfalarda anladim. Fusun’un o gizemi, o icindeki firtinalar beni tutmus esas…Belki de kadin oldugum ve kadin karakterlere daha yakin hissettigim icindir, bilemiyorum.

    Son cumlede Kemal’in Fusun’un o guzellik yarismasindaki fotografina bakip, sonra da hayatimda cok mutlu oldum demesi…Beni cok etkiledi, yaraladi, sarsti.
    Yasanmamis hayatlar, asklar…Cok acidir, beni de cok etkiler…Ama bu ask belki conventional anlamda yasanmamis olmasina ragmen, tamamen de yasanmamis degil. Kemal o buyuk boslugun tesellisini buluyor. Bazilarina gore kendini oyaliyor ama bence o adam tum kederine ragmen mutsuz olmuyor, Fusun’u hep yaninda tutabilmeyi basariyor. Bir cok adami deli edecek bir sey ama o bir channel buluyor…

    Pamuk’un Istanbul ve Ben sonrasi bu roman birbirini guzel tamamladi, bu romanda kendinden, her anlamda, cok sey var. Istanbul’u, Nisantasi’si Orhan Pamuk’un…Pamuk’un huzunlu Istanbul’u cok ayri bir sehir, bu romanda da her sayfada kokusunu aliyorsunuz. Benim yasadigim Istanbul oyle degil, ben Pamuk kadar da sehri icime cekmedim, ozumsemedim ama Istanbul bana hic bir zaman huzun vermedi.

    Muze fikrinden bahsederken bir yerde kendi evinden cikarilip baska mekana konulduklarinda esyalarin aglamasindan bahsediyor Pamuk…Ne kadar guzel bir tasvir, esyalarin ruhu olmasi, bizlerin ruhunu, anilarini tasimasi fikri…Bu romandan sonra zaten cok toplamaya merakli ben, ‘biriktiricilige’ devam edecegim, zira ben de ufak esyalari hatiralari oldugu icin tutarim.

    Bu roman Pamuk’un en kolay okudugum romani oldu. Pamuk’un romanlarini cok severek, cok kendimi vererek okudum, zira oyle bir yazar o…Baska turlu Pamuk’u sevmek imkansiz…Ilk 2 sayfadan itibaren kendi kendime cok kolay akiyor dedim. Tabi bazi yerlerde yine uzatti, cok uzun cumleler, gevseyen tasvirler derken kaybolup gittigim de oldu. Ama mesela Bazan dedigi bir bolum var, belki 100 belki daha fazla cumleyi bazan ile baslayarak anlatiyor. Akip, akip gittim o sayfalarda, ki normalde bana gore Pamuk’un romanlarindan pek oyle akilip gidilmez.

    Donemi, insan iliskilerini anlatimi da hosuma gitti. Kendi gencligimi biraz hatirladim, bizler de nispeten daha sonraki kusak olsak da bekaretin onemli, tabu oldugu, evlilik baskisinin oldugu bir zamanda yetistik.

    Ozan romani sevdim, begenmekten cok demis…Cok guzel demis, bense cok icimde hissettim, hic de karakterlerle kendimi bagdastirmasam da onlari anladigimi hissettim.

    Cok uzun yazmisim, etkilenince boyle oluyor :) Son sozum, romandaki erotizm duygusal ama roman sensual degil bence…Bir erkek yazdigi icin belki…Pamuk’un romanlarinda erotizm vardir zaten ama bir ask uzerine yazdigi icin daha explicit yazmis.

Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.